11 Ekim 2008 Cumartesi

Yeşil çayın getirdikleri...


Yeşil çayımı yapmış (siyah agresif yapıyor insanı ve yeşil sağlıklı diye -çok içersen zararlı diyor kimleri de-), güzelim İstanbul boğazına karşı oturmuş bir cumartesi akşamüstümü keyiflendiriyorum.

Hava tam sonbahar havası... Sabahtan yağmur yağdı bardaktan boşalırcasına... Ardından açtı... Şimdi hafiften üşüten ama titretmeyen bir hava var... Cam açık, aydınlık mavi bir gün bugün...Bugün cumartesi ve ben evdeyim... Çalışmıyorum aslında, demek istediğim buydu...

Ev neresi diye düşünüyorum birkaç gündür. Geçen gün 'eve gidicem' dedim Erdem'e. 'Ev neresi?' diye sordu, hangi eve gideceğimi kastederek... Ev bizim için neresi? Ev benim için neresi? Kaplumbağa için neresi ev? Zeytin ve portakal için neresi?... Apartmanların arasından zar zor kendine bir yol bulmuş olan ıhlamur ağacı için ev neresi? Evinde olduğunu mu düşünüyor yoksa yalnız mı hissediyor kendini?... Hem insan evinde de yalnız hisseder mi kendini? İnsan nerde olsa yalnız hissetmez kendini? İnsan yalnız hissetmemeli mi kendini?

Kendimizleyken yalnız olmuyoruzdur belki, o yüzden hiçbir insan da yalnız değildir. Ve boşuna üzüyordur kendilerini yalnızım diye yalnızlıktan şikayetçi olanlar, kimbilir.

Yeşil çay, sonbahar, ev, yalnızlık...

Bugün güzel bir gün... Beni de sonbahar hüznü mü sardı ne... Huzurla birlikte kıpırdanma istediği...
Huzursuz huzur sendromu :) Bu huzurun içinde birşeyler okumak nasıl güzel olur şimdi...
Bu şeyleri okumaya önümdeki kanepeye geçiyorum izninizle...

Akşama da Salsa partisi var, dansa gidiyoruz sevgilimle... (: