17 Haziran 2008 Salı

Kalp kafalı insanlar


Kalp kafalı insanların beyinleri kalbidir. Kalbi de beyinleri…

Kalp kafalı insanlar kolayca incitilebilir, incinebilirler ama kolayca incitemezler… İncittiklerinde de daha çok incinirler. Kalp kafalı insanların hayatları, kendileri kadar başkalarına aittir. Etrafındakileri kollamak, desteklemek, derleyip toparlamakla yükümlüdür kalp kafalı insanlar. Sevilirler sevilmesine de, insanlar ne zaman dönerlerse dönsünler bıraktıkları yerde bulacaklarından, kalp kafalı insanları kırmamak, ihmal etmemek konusunda pek de hassas davranmazlar. Bulurlar da döndüklerinde… Lakin kalp kafalı insanlar sevilirler, gerçekten sevilirler ve hissederler de bunu. Hissettikçe büyür kalpleri, güler yüzleri…

Bir kuşun kanadına tutunmuş uçarken, bir yıldızdan diğer yıldıza zıplarken ya da ayın kenarına oturmuş size gülümserken görebilirsiniz kalp kafalı insanları. İçleri ne kadar acısa, sıkılsa, omuzları ne kadar yere yaklaşsa da hep gülümser kalp kafalı insanlar. Bilirler ve inanırlar ki ‘sevgi’ açacaktır her kapıyı…

Hepimizin hayatında vardır kalp kafalı insanlar, benim de var… Belki hepimiz de birilerinin hayatında kalp kafalı insanlarızdır kim bilir.

Hayatımdaki kalp kafalı insanlara, hayatlarını benimle paylaştıkları, beni kolladıkları, bana destek oldukları, beni derleyip toparladıkları için teşekkür ederim.

Kocaeli Derince İzci Kampı'ndan manzaralar...





Gez’inti’ hanım Kocaeli’deydi son iki buçuk haftadır… Dağ başında bir göl kenarında izci kampında outdoor eğitim yapıyordu. ‘Buraları görmelisiniz, cıvıl cıvıl kuş sesleri, yemyeşil olmuş ağaçlar, gündüzleri yakan güneşe tezat akşamları yanan şömine ateşi başında oturuyorum geç saatlere kadar dost sohbetleri eşliğinde’ telefon konuşmalarını süsleyen temel cümlesiydi gez’inti’ hanımın bu süre zarfında.


Tatile gelmiş olsa keyfine diyecek olmazdı bizimkinin lakin iş için oradaydı ya arada bir mızmızlanıyor, homurdanıyor, suratı asılıyordu. :)


Bunca yıllık ömründe görmediği kadar çok leyleği bir tarlanın üzerinde görüverince hayrete düştü birgün! Kocaman kocaman leylekler tarlada dolaşıyorlardı. Eh bir gülümseme kondu tabi yüzüne. :)




Geceleri kurbağa sesleri ile birlikte gökyüzünde saymakla bitmeyecek yıldızlar görüyordu.
Sevgilisi yanına geldi son hafta, birlikte gece göl kenarında yürüyüş yaparlarken bir minik kurbağa kesti önleri, hemen makineye sarılıp görmüş olduğunuz fotoyu çekti :)






Sevgilisinin baykuş olduğunu tahmin ettiği ilginç bir kuş gördüler bir evin çatısında, köpek havlamaları bozdu gecenin sessizliğini ara ara… Pek bir keyifliydi bu yürüyüş!

Yakıp kavuran güneşin altında yürürlerken dallardan erik çaldı gez’inti’ hanım, tabiat ana onu bir küçük yılanla cezalandırmak istedi (yılandan çok korkar kendisi) ama o yılanı parmaklarının arasına aldığı gibi gözlerini gözlerine dikti gitmesini söyledi. Zavallı yılan bu ürkütücü bakışlardan ve parmaklardan kurtulur kurtulmaz cezayı mezayı unutup arkasına bile bakmadan yola koyuldu. :P Bknz: yılanlı foto




Gez’inti’lik ruhuna işlediğinden, hemen ertesi sabah taaa aylar öncesinden almış oldukları Mark Knopfler konser biletleri ile konser keyfine varmak için sevgilisi ile İstanbul yollarına düştü gez’inti’ hanım.


Beşiktaş – Kuruçeşme arası yollarda ellerinde bira şişesi ile bir taraftan bu keyifli yürüyüşün tadını çıkarıyor bir taraftan da İstanbul’u özlediğini fark ediyordu. Ne garip bir şehirdi bu şehir, ne kolay bıktırıyor kendinden ve ne kolay özletiyordu kendini… Ellerinde bitmemiş biraları ile Kuruçeşme ye geldiklerinde konserin yaklaşık 40 dk önce başladığını gördüklerinde biralar hooooop çöpe, bizimkiler içeriye şeklinde bir görüntüye şahit oluverdi etraftakiler J Ardından güzel bir konser dinletisi, boyu kısa olduğundan bulduğu her yükseltiye çıkma ihtiyacı hisseden ve çıkan gez’inti’ hanım, kafasında sevgilisinin ona aldığı iblis -;)- tacı ile hem izledi hem de dinledi konseri.




Ertesi sabah ilk otobüs ile dogru Kocaeliye, eğitime… Bir kapanış koşturmacası içinde Pazar oldu ve bitti her şey. Buraya dönüş yolculuğu hakkında da bir şeyler yazmak lazım ama ölümsüzleştirmeli mi ölümsüzleştirmemeli mi bilemedi bizimki o yüzden şimdilik erteledi ;)

3 Haziran 2008 Salı

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.



Dudaklarım gerisin geriye çekildi; ağdalı bir sıvının ağır ağır örttüğü, korkunun biçim kazanıp ayağa kalktığı ve ‘hey bana bir şeyler söylemenin vakti geldi’ dediği zamanlarda bekledim seni; gözlerimi kapadım. Bekledim. Beklerken, özlemenin hangi geçitleri geçilmez kıldığını, hangi duyguların insanı hayata kazandırdığını, basite indirgenmiş hüzünlerin geceleri dinlenmeye müsait şarkılarla şahlandığını anlatamadım. Evet, bilmiyordum. Bilmiyordum, kelimelerden arınmış bir cümle kurar gibi sevişmeyi. Sevişirken sözlük kullanıyordum hala. Ama, seni seviyordum. Ve sevdiğimi, sevgimi anlatma telaşıyla hata üstüne hata yapıyordum sana. Sana yaklaşamıyordum. Yasaklanmıştın adeta. Çiğnemeye çalıştığım yasak olsan da, uzak dursan da, o korkunç şeklini korusan da, farketmiyordu hiçbir şey. Küçük bir ateş. Küçücük bir ateştin sen. Sönmekten ürken bir ateş. Bir su damlasıyla bütün görkemini kaybedebilecek bir ateş. Aşkın mecali kalmamıştı. Sessizce sokuldum yanına. Acıyla irkildin. Gülümsedim. Gülümsememe anlam veremedin elbette. Kimdi bu? Ne istiyordu? Tanımadığın biri. Hatıralarını darmadağın etmeyi planlamış bir yabancı. Fuzuli bir beden, karşındaki. Usulca uzandım,


Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.


Kimi geceler penceremden uzayı seyrederim. Uzayın adını ben koymadım. Uzayın adını yıldızlar, gezegenler kendi aralarında kararlaştırmışlar. Rahatlatır beni o. Bütün yağmurlar, uzayın derinliklerinden gelip yağar diye düşünürüm. Yağmurlar başka galaksilerden gelip yağar. Romantizme uyum sağlamak için de değil. Öyle. İşin gerçeği budur. Yağmurlar, bu dünyaya ait sanma. Bembeyaz bir yalnızlığın olmalı senin de. Lekesiz bir yalnızlık. Lekelenmeye müsait bir yalnızlık.Tedirginliğini buna bağlıyorum senin de. Korkma lütfen,


Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.


Çocukluğumdan söz etmek isterim sana, eğer sıkılmazsan. Bir gün otururuz evde, ben sana hayatımı anlatırım dakika dakika. Kaç yaşımdaysam, o kadar yıl sürer konuşmam. Çay pişiririz. Çaydanlığa su yerine votka koyarız sen dilersen. Sonra da sen anlatırsın: Sevdiğin filmleri, sevdiğin parçaları, sevdiğin canlıları, sevdiğin... hep sevdiğin şeylerden konu açarsın. Ben sıkılmam. Ben seninle sıkılmamayı seni ararken öğrendim. Seni hayal ederken keşfettim sıkılmamanın azametini. Bir insan, bir insanı sıkamaz. Bir insan canı isterse sıkılır. Hacimler açarım sana içimde, dolman için, oraya akman için. Hacimler açarsın bana; çağlayarak gelirim. Endişelenmen gereksiz,


Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.


Küçük İskender

kırk gün kırk gece 25 yaş!




Bir sürü mum üfledim, bir sürü dilek tuttum, malum 20ye yakın olmaktan uzaklaşıp 30la tanışmaya yola çıktığım anlar şu günler!

Hiç yok artık demeyin, 25 tam ortası, sonra 30a geliyorum... 'Amaaaan Özge' lik bir durum yok, elimizdeki bu! ;)

Gez'inti' hanım ayrı bir telaş içinde tabi, ödü patlıyor daha çabuk yorulacak, enerjisini kaybedecek, daha önemlisi de istemeyecek canı gezmeyi diye! Offf nasıl nefes alacak gidemezse? Sakinleştirmeye çalışıyorum onu, usul usul konuşuyorum bulduğum kuytu köşelerde, sakin ol diyorum, bak ben zaten düşünüyorum, sen de düşünme bunları, ben tanıyorum kendimi seni de tanıyorum, yıllardır birlikteyiz ne de olsa, az mı çektik birbirimizden! Ben seni seviyorum diyorum tekrar tekrar...Biraz sakinleşiyor bizimki...

Bu yıl gez'inti' hanım pek renkli bir doğum günü geçirdi, 31 mayısta sevgilisi ile bir gece, 1 haziran sabahı sabah 06:30 ile 08:00 arası (!!!) Salacak'ta sevgilisi ile bir kahvaltı, 1 haziran günü ofisteki arkadaşları ile santralde bir kutlama, 1 haziran akşamı sevgilisi ile bir gece, 2 haziran yine iş arkadaşları ile yemyeşil olmuş bahçelerinde iki kocaman pasta ile kutlama, 2 haziran akşamı Özgesi ile bir akşam yemeği, susmayan telefonları ve dolan e-posta kutusu ile tekrar tekrar dilek tuttu bizim ki! :) Aman bir mutluydu ki sormayın!

Canım anneme ve babama bir teşekkür etmek, (yanıbaşımda olsalardı) sımsıkı kucaklamak geliyor içimden... Beni bu hayata bırakıverdikleri için ( şaka değil ha gerçekten bırakıverdi bizimkiler beni ;) - hafiften de sitem var çaktırmayın- ) kendim daha hızlı öğrenirmişim herşeyi ( şüphe mi ettiler ne! ). Okusalar kızarlardı bana, hele annem, 'aşk olsun Özgeciğiiiim' derdi :) Ben çok mutluyum yaşıyor olduğum için, çok çok teşekkür ediyorum onlara da bana bu fırsatı tanıdıkları için!

Eh hadi bakalım 25 yaş, biz geldik gez'inti' hanımla birlikte sana, sen de yaşat yavaş yavaş ne çıkacaksa 25 yaş çuvalımızdan bahtımıza! Hazır ve nazır bekliyoruz!

gez'inti' & Özge