13 Eylül 2011 Salı




''Uzun zamandan beridir gerçek hayatın başlamak üzere olduğu izlenimine kapılmıştım. Fakat her zaman yolumun üzerinde bir engel, öncelikle erişilmesi gereken bir şey, bitmemiş bir iş, hizmet edilecek zaman, ödenecek bir borç oldu. Sonra hayat başlayacaktı. Sonunda anladım ki bu engeller benim hayatımdı.'' Alfred D. Souza


6 Eylül 2011 Salı

Balkon


Rapunzel için sevgilisiyle kavuşmasının tek yolu ve tanığı, ailesiyle yaşayan ve ailesinden sigara içtiğini saklayanların suç ortağı, iki tabure üzerinde de olsa bir fincan kahve eşliğinde edilen uzun sohbetlerin mekanı, ev kedilerinin ve köpeklerinin 'dış' dünyayla ortak alanları, ağlarken ya da ağladıktan sonra biraz olsun ferahlamak için çıkılan yer, bahçeniz yoksa geceleri yıldızları ve ayı size gösteren göz, evdeki çiçek bahçesi, benim içinse beton bir çıkıntıdan çok öte olan 'balkon'...

Geçen ay, dedem ve babaannemle bahçede incir ağacının altında otururken, dedem aslında hücrelerde yaşadığımızı söyledi. Şöyle mutfaklar, böyle banyolar diyerek o apartman daireleriyle sizi hücreye tıkıyorlar farkında değilsiniz dedi. Toprağa deyemiyor eliniz ayağınız diye de çıkıştı.

Bir balkon müptelası olan ben, bu sözleri balkon sevgimin ve ihtiyacımın nedeni olarak aldım kendime. Balkon... Hücreden kafamı çıkarabildiğim tek yer...

Ailemle yaşarken evimiz hep balkonlu idi ve ben daha küçücükken balkonda arkadaşlarımla oturmanın, haftasonları veya iş çıkışları annemle kahve içmenin, yaz akşamları annem ve babamla birlikte uzun çay sohbetleri yapmanın keyfine varmıştım. Üniversiteye gelince ilk yıl yurtta (bence bizim memleketteki en iyi koşullara sahip yurtlardan biriydi) balkonumuzun olmaması bir türlü alışamadığım bir alıştırma oldu. Sonra Burcu'yla 3 yıl yaşadığımız evimizi çok sevmemize rağmen, ' ah bir de küçücük bir balkonumuz olsaydı' derken, bir yudum çay alıp kafamızı pencereden çıkarma esprimiz doğdu ve 3 yıl boyunca dilimizde kaldı. Daha sonra Avrupa yakasından Anadolu'ya taşındım ve Kadıköy'deki içinden mavi dolmuşların geçtiği evimi sadece ve sadece arka balkonundan görülen ıhlamur ağacına vurulup, tuttum! Baştan aşağı siyah demirlerle kapalı olan bu balkon, kim ne derse desin önce benim için daha sonra da birlikte yaşamaya başladığımız Özge'cim için evi çok sevmemizin tek nedeni idi. Balkonu mumlar, rengarenk kurdeleler, güzel bir masayla sandalyeler ve mutfaktan çıkarttığımız dolap ile oldukça keyifli bir hale getirmiştik. Hele ıhlamur çiçekleri açtığı zaman, o balkonun kokusu şehrin tüm gürültüsünü, kirliliğini ve yorgunluğunu alıp götürüyordu :)

Şimdiyse Ayvalık'taki evimizin iki balkonu var. İkisi de çam ağaçlarının üzerinden masmavi Ege denizini görüyor. Ön balkon daha çok vakit geçirdiğimiz, yemeklerimizi yediğimiz, rakımızı, şarabımızı, çayımızı içip sohbetlendiğimiz, çiçeklerimizi yetiştirdiğimiz, arka balkon ise; kahvaltı yaptığımız, çamaşırlarımızı astığımız, nane ve fesleğenlerimizi yetiştirdiğimiz yer.

Balkonları bu evimizde tam keyif mekanları olarak dekore ettik. Hasır koltuklar, uzanıp kitap okumak için şezlonglar, Kumul'un uzanıp şekerleme yapabileceği ya da sokağı seyredebileceği minderler ve kokusuyla bizi mest eden yaseminimiz ve fesleğenlerimiz :)

Annem, babam, kardeşlerim, dostlarım, sevdiğim adam, oğlum Kumul, kısacası tüm ailemle en güzel zamanlarım hep balkonlarda geçiyor. Geyiğin en dibine balkonda vurup, en derin sohbetleri, en ateşli tartışmaları ya da en sessiz ağlaşmaları balkonlarda yaşadık, yaşıyoruz. Ben yaşıyorum.

Evet, ben yaz insanıyım. Baharlarda da mutluyum. Ama kışın, hep kış uykusunda olmayı istiyorum, göz açıp kapayıncaya kadar kış bitsin diye. Kışın balkon da yok zaten.


4 Eylül 2011 Pazar

Bir de yine sevgili çocuk, biliyorsun kişi tutkularıyla yalnızlığını adlandırıyor, o kadar.


C.S.