30 Eylül 2010 Perşembe

Memlekette internet sansürü var ve internet sansürü yok

Memlekette internet sansürü var çünkü,


Az önce gelen bir haberle Youtube'dan sonra Vimeo'ya da girişimizin engellendiğini öğrendik.


Güle güle giremeyelim...


Dünya sosyal medya ile gündemini oluştururken, biz hala yasaklarla karşılaşıyoruz.


bknz: http://www.ntvmsnbc.com/id/25136307/




Memlekette internet sansürü yok çünkü,


Cumhurbaşkanımız öyle diyor. 

Cumhurbaşkanı Gül; Türkiye'de internet sansürü olmadığını, bazı internet sitelerine erişememe konusunun vergi kanunlarının yetersizliğinden kaynaklandığını söyledi


E kanun dediğin de gökten zembille indiğine göre...

Hem koskoca cumhurbaşkanı yalan mı söyleyecek?


O yüzden benim yaşadığım topraklarda internet sansürü denilen şey pratikte var sözde yok.

 

28 Eylül 2010 Salı

Git



Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
Günahıma girmeden, katilim olmadan git!

Git de şen şakrak geçen günlerime gün ekle,
Beni kahkahaların sustuğu yerde bekle.

Git ki siyah gözlerin arkada kalmasınlar,
Git ki gamlı yüzümün hüznüyle dolmasınlar

Madem ki benli hayat sana kafes kadar dar,
Uzaklaş ellerimden uçabildiğin kadar.

Hadi git, benden sana dilediğince izin,
Öyle bir uzaklaş ki karda kalmasın izin.

Kahrımın nedenini söylesem irkilirler;
Çünkü herkes beni Kays, seni Leyla bilirler.

Sanırlar ki sen beni biricik yar saymıştın;
Oysa ki hep yedekte, hep elde var saymıştın.

Hadi git, ne bir adres, ne bir hatıra bırak,
Zannetme ki pişmanlık, mutluluk kadar ırak!

Sanma ki fasl-ı bahar geldiği gibi gitmez,
Sanma ki hüsranını görmeye ömrün yetmez.

Her darbene tehammül edecektir bedenim,
Gururum mani olur perişanıma benim.

Yari Ferhat olanın ellerle ülfeti ne?
Şirin ol katlanayım dağ gibi külfetine.

Henüz layık değilken tomurcuk kadar aşka,
Sana gül bahçesini kim açar benden başka!

Hercai arılara meyhanedir çiçekler,
Kim bilir şerefinden kaç kadeh içecekler!

Madem aşk tablosunun takdirinden acizsin,
Git de çağdaş ressamlar modern resimler çizsin.

Ne vedaya gerek var, ne de mektuba hacet,
Git de Allah aşkına bir selama muhtaç et!

Güllere de aşk olsun gene sen kokacaksan!
Fallara da aşk olsun gene sen çıkacaksan!

Kopsun nerden inceyse artık bu bağ, bu düğüm,
Her gece daha berbat, daha vahim gördüğüm.

Korkulu düşlerimi yorumdan kaçıyorum;
Sırf sana üzülüyor, sırf sana acıyorum.

Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
Günahıma girmeden, katilim olmadan git!

C.S.

26 Eylül 2010 Pazar

AŞK

Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. 
Git.
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. 
Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin 
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık 
Sevgideydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı 
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü 
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti 
Yoktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz 
Sanki hiç olmamıştı
Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, 

güzel laflı İstanbullar
Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların
                                                            dünyaların
Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken
Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik

Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
 
Sonrası iyilik güzellik.


C.S.

Bu sabah

Çok fena Cemal Süreya'm geldi. Vakti demek ki...

En sevdiğim resmi yakışır buraya...


21 Eylül 2010 Salı

ALLIANOI, Arkeolojinin Çernobil'i Olmasın


http://yuvadernegi.blogspot.com/2010/09/allianoi-arkeolojinin-cernobili-olmasn_21.html




18 Eylül Cumartesi günü Yuva Derneği antik kent Allianoi’deydi.

Allianoi, eşsiz bir tarihi miras. 2000 yıllık bir geçmişe sahip olan ve bunca yıldır ayakta durmayı başarmış olan bu kent, bugün Yortanlı Barajı’nın yapımı için yok edilmeye çalışılıyor. Hem de Danıştay’ın Allianoi’nin kurtuluşu anlamına gelen kararına rağmen.

Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun ‘yok öyle bir yer’ dediği bu tarihi ve kültürel mirası sular altında kalmaktan kurtarmak adına, 1998 yılından beri çalışmalar yapılıyor. Yıkım çalışmalarının başlaması ile günlerdir Arkeolog Dç. Dr. Ahmet Yaraş ve öğrencileri, Doğa Derneği ve  Ege Çevre Platformu (Egeçep) gibi sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri Allianoi’de nöbet tutuyorlar.

Allianoi’nin kazı çalışmalarını yürüten Ahmet Yaraş, bugünkü durumu ’21.yüzyılın tarih ve insanlık katliamı’ olarak nitelendiriyor. Kalıntıların üzerini kiremit tozu ve harç karışımı ile kaplıyorlar. Yavaş yavaş da kum dökmeye başlayacaklar ve Allianoi gözlerimizin önünde yok olacak.

Dün, Doğa Derneği eylemcileri göz altına alındılar. İnşaat alanına giriş kapıları daha da geriye alındı, cumartesi girilebilen bölgeye bugün girilemiyor. Herşey yine kapalı kapılar ardında yürütülüyor.
Allianoi’den çıkartılmış ve Bergama Müzesi'nde sergilenmekte olan ‘Su Perisi’ heykeli ise, her şeyi unutturmak adına, tadilat bahanesi ile başına poşet geçirilmiş halde tutuluyor. Müze yetkilileri, tadilatın ne zaman biteceğinin bilinmediğini söylüyorlar.   

Allianoi gibi antik kentlerin su kenarlarında olması tesadüf değil. Sular altında kalması ise şart değil! Biz tarihimizi suya gömeduralım, yanı başımızdaki komşumuz Bulgaristan Koprinka isimli baraj projesi içerisinde yer alan antik kenti ‘Seuthopolis’i kurtarmak adına para arıyor. Devletimiz ise açıkça ‘bizi arkeolojik değerler durduramayacak’ diyor.

Allianoi’nin emsal olmaması için bugün harekete geçme zamanı. Özellikle İzmir gibi yakın bölgede yaşayanların bu kenti yalnız bırakmamaları gerekiyor. Suça yerinde tanıklık edip, ses çıkarmamız lazım. Her derenin üzerine baraj kurma çabası devam ettikçe, bu katliamlar sürecek. Bugün susarsak, Alianoi’yi emsal olmaktan kurtaramazsak, yarın başka tarihi değerlerimizi de kaybedeceğiz.  

Alliano’deki yasal süreci ve gelişmeleri takip etmek için lütfen ziyaret ediniz,


Fotoğraflar: Erdem Vardar
                   Özgür Öztürk
                   http://www.ntvmsnbc.com/id/25128280/
                   http://www.ntvmsnbc.com/id/25090171/

14 Eylül 2010 Salı

Yunuslar için Acil Eylem!

http://yuvadernegi.blogspot.com/2010/09/yunuslar-icin-acil-eylem.html


Dün (12 Eylül 2010) Japonya’nın Taiji kasabasındaki kanlı koyda büyük yunus katliamının ilk adımı atıldı: 80 yunus yakalanarak koya hapsedildi. Av durdurulamazsa 1-2 gün içinde korkunç bir şekilde katledilecekler. Ve ardından her gün başka yunuslar öldürülecek, ta ki Nisan ayına, katledilen yunusların sayısı 23 bin olana dek.

Bugün dünyanın dört bir yanından insanlar, ülkelerindeki Japon Büyükelçiliklerine, Konsolosluklara e-posta gönderecek, telefon edecek ve bu katliamın başlamadan bitmesini isteyecek.

Gelin biz de bu büyük eyleme dahil olalım ve sesimizi Japonya’ya duyuralım. Japonya’ya tüm dünyanın gözlerinin üzerinde olduğunu anlatalım. Taiji’de günlerdir nöbet tutan yürekli Sea Shepherd aktivistlerini ve ölümü bekleyen 80 yunusu yalnız bırakmayalım!

Lütfen aşağıdaki maili, aşağıdaki mail adreslerine gönderelim.

***

5 Eylül 2010 Pazar

Otobüs bozulabilen bir araçtır





Nefes alan bir otobüse bindim. Önce yolculardan biri sesli nefes alıyor diye düşündüm. Sonra farkettim ki otobüsmüş. Belirli aralıklarla nefes alan ama vermeyen otobüsümüz, yolculuğumuzun ilk saatinin sonunda kalp krizi geçirdi.

Ben, 10 günlük bir eğitim ve toplam 12 günlük bir otel yaşamından sonra  kendimden başka hiçbirşeyi taşıyamayacak kadar yorgun, 8 numaralı koltuğumda uyumaya çalışıyordum.

Tekirdağ'ı yeniçıkmıştık ki, otobüs teklemeye başladı. Ardından da durdu. Şofor ve muavin uğraşları cevap vermeyince, bir grup yolcu da dahil oldu hikayeye. Koca otobüsü 'vurduralım beyler!' cümlesiyle vurdurmayı deneyen soforumuz, durumun umutsuzlugunu bize belli ediverdi.

Otobüsün içinde yavaş yavaş artan öflemeler yerini telefon konuşmalarına bıraktı.

Bu arada teşhis kondu, mazota pislik karışmış, biryeri (!) tıkamış. Tekirdağ'dan usta çağrılıyormuş.

Şanslıydık, çünkü bir dinlenme tesisinin tam karşısında kalmıştık. Sofor, guvenlik icin yolcuları tesise almaya karar verdi. Fakat otobusumuzun bozulmasından daha buyuk bir problemimiz vardı, o da kokoş teyzeler...

Neler dediklerini yazmaya gerek yok. Ben yoruldum... 85 kez de dilimi ısırıp, ters ters baktım.

Hazır otobüs bozukken ve hazır acıkmışken, güzel bir mercimek çorbası içtim. Üzerine de çay... Teyzeler yan masada, bir karış suratları da yanlarında.

Haber geldi, yeni otobüs geliyormuş. Bu arada usta tamiri becerememis ve otobus (luks bir otobus)  kapi ve bagajları otomatikmis ve kilitlenmis! :) Açılmazsa bavullar sonradan gönderilecekmiş. Teyzeler yine hareketlendi tabi...

Yaşamdan keyif almanın başka bir şey olduğunu fark ettim. Anın değerini bilip, tadını çıkarmanın da...

Yolda bir yerdeyken de...

3 saattir beklerken de...